SOĞUK ELEMENT
19 OCAK – 13 ŞUBAT 2010
İnsanların kafasını yüzyıllardır meşgul eden gerçeklik ve zaman kavramlarının varlığı ve irdelenmesi sayesinde gelişiyor her şey. Bugün tam anlamıyla teslim olduğumuz “teknoloji” bile aynı gelişimle eklemlerini uzatabiliyor… Bilemediğimiz zaman ve gerçeklikleri ancak edinilen birikim “varlık veya var olma” meselesi üzerinden, öngörü ya da el yordamı ile tanımaya çalışıyoruz. Gerçekte içinde olduğumuz, fakat bu oluşa rağmen içinde bulunduğumuzun pek de farkına varamadığımız zamanla ilişkili yanılsamamız yolculuğumuza eşlik ederken, diğer bir yandan – insana özgü- belgecilik durmadan geleceğe devrediyor eldeki edinimlerini. Bu aktarıma yardımcı olan malzeme, sanat, kurum ve bireylerin ancak ve ancak gözlemleri ya da belgeleri zaman kavramının ötesine ulaşabiliyor. J.J. Rousseau: “Zihnim kendi zamanı içinde ilerlemeye ihtiyaç duyar, der; Asla bir başkasının zamanına boyun eğmez. Çünkü biliyorum ki, kendi deneyimim bir başkasına uygulanmaz.” Bu düşünceyle Rousseau, o muazzam mikro-kozmos ve makro-kozmos paradigmasını temelden sarsar. Düşünselliğinin tartışılmaya başlandığından günümüze dek, önem sıralamasının öncüllerinden olmasının nedeni kendisinden sonrakilerin ya da günümüzdekilerin düşünürün yansımaları değil de, her birinin benzersizliğinden olsa gerek. İşte zaman ve düşünce meselesini incelediğinizde günümüz teknolojisinin önemi ve anlamsızlığı iki ayrı kefede ama aynı ağırlıkta bir ikilem olarak karşımıza çıkmakta. Her şeyin büyük bir hızla yapaylaştığı bir dünyada; “doğal beslenmek”, “sağlıklı toplum yaratmak”, “kafeinsiz kahve” ya da “alkolsüz bira tüketmek” gibi anlaşılmaz ya da başka bir sanallaşmayı zorlayan davranış veya tercihler, gerçekte bireylerin yalnızlaştırılan yaşamını, Nietzsche’nin; “Çöl büyür; vay haline içinde çöl saklayanın, Unutma insan, kül olmuşsun şehvetten: Sen-taşsın, çöl sensin, ölüm sen…” sözü ile taçlandırır.
Teknoloji, üretim ve insan hayatında gücü ele geçirmeye çalışırken, bir yandan da kendi çöplüğünü yaratmaktadır. Yerküreye ve canlılarına ciddi zarar verdiği ve vereceği bilimsel ölçütlerle ispatlanmış olan bu çöplük tartışılmazken, görüntülü iletişim araçları ile dünyaya ulaşmak nasıl açıklanabilir?
İşte, J.J. Rousseau’nun işaret ettiği gibi; “zihnin, zaman kavramını kendi gerçekliği üzerinden ele alması” düşünselliğini, üretimlerine yansıtan sanatçıların ele almış oldukları olumlu ya da olumsuz anlatımlar geleceğe devredilecek bir aktarıma dönüşür. Artık her türden çöpe gidecek metal parçacıklar, makineler, bilgisayar kasaları, çeşitli kablolar, kartuş, atık pil gibi teknoloji ve sanayi atıkları bugün sanatın eleştirel bir dil olarak ele alıp kullandığı sanatsal uygulama alanlarındaki birer temaya dönüşmektedir.
Katılan Sanatçılar: Ercan Akın, Ali Elmacı, Seçil Erel, Çınar Eslek, İsmet Değirmenci, Burcu Perçin, Coşkun Sami, Şevket Sönmez, Serkan Yüksel, Semih Zeki
Küratör: Erkan Doğanay
Güncel Sergi